5 Mayıs 2013 Pazar

LEYLA'NIN EVİ


Evet efendiiim... Bugün size geçen ay gittiğim Leyla'nın Evi'nden bahsedeceğim. Neden bu kadar geç yazdım derseniz, hemen açıklayayım. Leyla'nın Evi hakkında bir yazıyı ağlamadan yazmak için uzun zaman beklemek gerekir. Yoksa son sahne gözünüzün önüne ilk canlılığıyla gelir ve bilgisayarın başında aynı salonda ağladığınız gibi göz yaşı dökersiniz. Bir Livaneli romanı olan Leyla'nın Evi'ni okumadım. Ancak salondaki birçok kişi önceden okumuş ve tabi ki beğenmişti. Hatta beraber gittiğim annemden spoiler bile aldım ancak sonu önceden bilmem yine de ağlamama engel olmadı. Leyla'nın Evi, teknik açılardan mükemmeldi, yönetmenlik mi dersiniz ne derseniz gerçekten Türkiye sınırları içindeki en iyi oyunlardan biriydi. Ancak asıl alkışı oyuncular hak ediyordu desem hiç de abartmış olmam diye düşünüyorum.



Öncelikle Leyla rolündeki Celile Toyon'dan bahsetmek istiyorum. Sahneye çıktığı anda dedim ki bu kadın aşmış. O bavulunu yere koyuşu, oturuşu ve ellerini önünde birleştirip asil bir edayla yere bakışı... Zaten içimden direk şu geçti: "Bu kadın sonunda ölürse ben ağlarım." Celile Toyon konuşmasıyla, her şeyiyle mükemmeldi. Genelde televizyonlarda zengin kesimlerin dramlarını ya da ülkenin doğusundan İstanbul'a atılmış ailenin dramlarını görürüz. Ancak bu durum tiyatroda elbette farklı. Bence Türkiye'deki en iyi romanlar, en iyi senaryolar İstanbul yalılarından çıkar. Celile Toyon da o asilliği ve, İstanbulluluk diyeyim adına, hissiyatı çok iyi yansıtmıştı. Son sahnedeki bakışı, geriye gidişi... Yine ağlıyorum. Kadının dibisin. 


Oyunun bir diğer mükemmelliğine gelelim: Ayça Varlıer. Roxy rolüyle... Ne desem. Hem komedi unsurunu katan hem de sevmeyi hem öğrenen hem de öğreten karakteri canlandırıyordu. İyi ki de o canlandırmış diyorum. Sesi gerçekten güzel ve hareketli hip hop şarkılarından sonra gerçek bir drama çeviriyordu sahneyi. Sanırım onun hakkında çok konuşmak benim seviyemin baya üstüne kalıyor. O yüzden direk muhabirimiz rolündeki Halim Ercan'a geçiyorum. Hani bir şeylere kalbiyle inanan insanlar vardır ya... Ya Halim Ercan bu projeye kalbiyle inanarak oynuyordu ya da oyunculuğu karakterine öyle bir hayat veriyordu ki kendi de Leyla'nın evi almasını uygun görüyordu. 


Oyun süresindeki adam gibi bir fotoğrafını bulamadığım için (cidden ama... oyunlarda artık bir fotoğraf şeysine girişmeli bu ülke) düzgün bir görsel koyamadan Nuri Gökaşan'dan bahsetmek istiyorum. Takıntıları ve hayallerini gerçekleştirmiş olan bir insanı canlandıran Nuri Gökaşan sesiyle ve hareketleriyle oğlunu nasıl azarlıyorsa seyircileri de öyle koltuklarına yapıştırdı. Oğluyla karşılaşmaları ve tartışmaları baba-oğul arasındaki uçurumu yansıtırken aynen şöyle düşündüm: "Birazdan dekorları birbirlerine patlatacaklar." Ayrıca bir ara dekor taşırken düşüyordu, son anda kurtuldu. Onun için geçmiş olsun diyelim çünkü düşseydi durum kötüydü cidden. 

Dicle Alkan'a gelmişken. Şimdi fark ettim... Acemi Cadı'daki kızın arkadaşı bu kadın! Tamam, sakinim. Saçı siyah olunca ve ciddi olunca çakamadım orada. Mükemmel oyunculuğuyla kendinden öyle bir nefret ettirdi ki artık biri öldürsün şunu diye saçlarımı çekmeye başlamıştım. Yine de kocası onun karakterini nasıl hala sevebildi, orasını anlamadım. Romanı okumak lazım. Gökçer Genç'e geçmek istiyorum ancak benim olduğum oyunda o karakteri canlandıran oyuncunun Gökçer Genç olduğundan emin değilim. Buradaki fotoğraflarda saçı var ve zayıf duruyor ancak oyunda saçı yoktu be. Belki odur, belki değildir. Ama biz ona yine de Gökçer Genç diyelim... İki sevilen insanın arasında kalınca yaşadığı ezikliği hareketleriyle o kadar iyi yansıtmıştı ki... Babasıyla tartışmasındaki kırmızı sahne kısmı çok güzel ve etkileyiciydi. Umarım o adam Gökçer Genç'tir ama...

Oyundaki diğer oyuncular da harikaydı ancak onlardan ayrı ayrı bahsedemeyeceğim çünkü karakterleri yoktu. Şu ana kadar gittiğim oyunlar arasında açık ara Leyla'nın Evi öndeydi. Hala gitmeyen varsa, kesinlikle gitmeli diye düşünüyorum.