24 Mart 2012 Cumartesi

Açlık Oyunları


Açlık Oyunları başlasın.

Show them what you can do!

Tabi ki de her kitap uyarlaması olan film gibi çok tuttuğunu söyleyebilirim. Harry Potter, Twilight çılgınlığına yeni bir seriyi daha koyduk hep beraber.

Harry Potter'la çok farklı yerlerde, evet. Harry Potter'dan daha çok sevdiğimi söylemek zorundayım. Yani Harry Potter'da da isyan çıkmıştı ama hani halk yoktu pek. Açlık Oyunları'nda ise iyice diplere kadar iniyordunuz. Var olan sadece Peeta ve Katniss aşkı değildi.

Twilight'dan nefret ediyorum ama söyleyeceklerimin nefretimle ilgisi yok. Burnumla ağzım arasındaki ilişki bile Twilight'dan daha iyi bir aşk hikayesi olduğuna göre kolaylıkla Peeta ve Katniss'in hikayesi de öyle diyebiliriz. Gerçi Katniss kitaplarda ve filmde de gördüğümüz gibi duygu öküzü ama olsun. Bella malı gibi olmasından iyidir.

Çekime gelelim. Yani sinema okumadım ya da usta değilim ama izlediğim filmlere bakarak az çok bir şeyler söyleyebilirim. Hani çekim, durumla uyum içerisinde gitmiş gibi. Anlatabildim mi bilmiyorum da öyle işte.

Oyunculuklarda tek bir kusur göremedim abi. Katniss'e bir şey demiyorum zaten. Peeta (Josh) da çok eleştiri alsa bile gayet rolle gitmiş. Aşık oldum sanırım adama. Normalde Gale'i seviyordum ama film değiştirdi bunu. Bu arada Effie ve Haymitch... Oha demek istiyorum. Harika hani. Cinna'yı da geçmemek lazım.

Filmin en can alıcı noktası ise Rue'nun ölümüydü bence. Herkes ağladım falan dedi ama ben ağlamadım lan bende sorun mu var? Cidden güzel bir sahneydi. İsyan çıkması, Capitol'ün mıntıkadaki yerlerinin indirilmesi falan. Sonra Katniss'in o işareti yapması. Bu kadar güzel olacağını düşünmemiştim ama yanımda oturan kızlar da ellerini öyle kaldırınca sahneyi bok etti mallar. 

Bir de intihar edecekleri sahne... Kitapta heyecandan paragraf atlaya atlaya okuduğum için bir türlü anlayamamıştım ama filmi izleyince her şey yerine oturdu. Tabi kazandıkları ilan edildiğinde izleyenlerden birisinin “O ye.” demesiyle bu sahne de bok edildi.

Cato’nun ayrı bir paragrafı hak ettiğini düşünüyorum. İnsanlığa dönüşü gibi bir olay oldu sonda. Çok yakışıklı, bunu söylemem lazım. Cidden karakterin replikleri, her şeyi harika olmuş. Capitol onu insanlıktan çıkarmış ve bunu fark ettiğinde film tamamen yön değiştiriyor bence.

Kostümler de çok iyiydi. Zaten kitapları önceden bilmeye seyirciler için film daha çok bu yönüyle ortaya çıkarılmıştı ki gerçekten bu yönüyle ortaya çıkmayı hak etmiş.

Filmin ikinci yarısının ilk yarısı Peeta’ya diğerleriyle ittifak kurduğu için küfretmekle, diğer yarısı da Katniss’e Peeta’yı gerçekten sevmediği için küfretmekle geçti. Yine de güzeldi.

Bahsetmediğim kesin çok şey vardır ama hatırlayamıyorum şu anda. Zaten benim için önemli olan filmden çıkınca araba çarpmış gibi hissetmem ve gayette hissettim bunu. Ancak müziklerde bir sorun vardı, hani yok gibiydi. Bilemiyorum… Sadece röportaj kısmında ilgimi çekti müzikleri. Bir de Katniss’in şarkısı ve okçuluğu daha önce çıkmalıydı sanki.

Puan vereceksem onda dokuz verirdim. Mutlaka izleyin derim ama öküz gibi izlenmeyi hak edecek bir film değil. Anlayarak izleyin.

She came here with me. Tamam, belki daha genel bir fotoğraf kullanmalıydım ama cidden pek bir iyiler birlikte.

11 Mart 2012 Pazar

Farklı Bir Adam: Can Bonomo



Bu adamın Eurovizyon’a falan gitmesinden bahsetmeyeceğim. Orada söyleyeceği şarkıdan da. Hem bu adam oraya gitmeseydi, şu an onu tanıyanların sadece yüzde yirmisi tanırdı onu. 
Ben bu adamın yaptığı müzikten bahsetmek istiyorum. Çoğu sanatçının aksine sadece aşk hakkında yazmıyor. Başka şeylere de değiniyor yani ot değil bir kere. Şarkı bir şeyler söylüyor, bir şeylere yönelmeyi gösteriyor. Farklı bir olay Demet Akalınlar’dan Serdarlar’dan ve daha bin bir kişiden. 
Bir de sözleri geçip müziğe bakalım. Müzik hakkında pek bir şey bilmem hatta bir yıldır müzik dersi almadım resmen. Aman bizim okulda müziğe girenler de çok bir bok biliyor sanki de neyse… Öküz olan bir insanın bile diğer birçok türden farklı olduğunu söyleyebilir. Zengin diyebilirim yani, bir sürü bir şeyin bir araya gelmesiyle oluşan mükemmel bir şey olmuş.
Bir de söyleme tipine, tarzına gelelim ve konuyu bitirelim. Öyle zıplama hoplama şeyleri hoş bence. Yine Eurovizyon’a kayıyoruz ama olsun… Love Me Back’i düşünün. Arkada ajanslardan toplanmış birkaç mankenin dans edip Bonomo’nun güneş gözlüğüyle mi çıkmasını isterdiniz, kazık gibi durup söylemesini mi? Bence şimdi hali olabilenin en iyisi olmuş. Tarzına gelirsek… Apaçi değil bir kere abi daha ne eleştiriyorsunuz? Ne güzel giyiniyor işte. Bir sürü şey koyuyor üzerine ama uyduruyor da hani. Sesine gelirsek… Zaten çok iyi bir sesi var. Yine değişik, telaffuzu olsun bilmem neysi olsun. Ancak Duman’ın solisti Kaan Tangöze’nin sesine çok benzediğini söylemem lazım ya da adam sesini ona göre ayarlıyor bilemeyeceğim.
Can Bonomo bence ülkede ve dünyadaki çöken müzik sektörünün ayaklar altına itilmesini engelleyen nadir kişilerden biri. Diğerlerinin aksine gerçek bir sanatçı, o yüzden daha bir sürü şeyde başarılı olabilir diyorum ve tüm olayı bitiriyorum. 

5 Mart 2012 Pazartesi


Billie Joe Armstrong
Hep sorarım. “Bu adam benim için neden bu kadar önemli oldu?” diye. İtiraf etmek gerekirse pek idol olacak bir yönü yok. Şahsen onun takip ettiği çizgiyi takip etmezdim, edemezdim. Ayrı bir insan o. Birçok sanatçı var, doğru. Hepsinin sesi de ayrı güzel. Ancak onları Billie’den ayıran bir şey var: Hepsi Billie kadar insanın ruhuna işliyor mu acaba?
Bu romanı mı desem, yazı bütününü mü desem bilemedim ama işte bu şeyi yazmak istiyorum. Güzel de olsun istiyorum.
Billie’yle başlama nedenim ise onun geçmişinin diğerlerinden çok daha önceye dayanması.
Önce biraz adam hakkında bilgi vereyim de birgün bunu okursanız sap gibi kalmayın. Bu adam okuldan arkadaşı Mike Dirnt’le bir grup kurmuş. Adını da Sweet Children koymuşlar. O günden bu güne gelene kadar gruba bir adam daha eklenmiş, adları Green Day olarak değişmiş ve dünyanın en iyi grupları arasına girmişler. Billie şimdi evli. İki tane oğlu var. Hala mükemmel bir grup olduklarını rahatça söyleyebilirim ama albümlerin hepsi de birbirinden mükemmel değil elbette.
Ana hatlarıyla Billie Joe Armstrong denen adam bu. Ne düşündüğünü bilemem, ben o değilim. Şu an ne yaptığını bilemem. Onun hakkında aslında hiçbir şey bilemem, benim hayatımı nasıl değiştirdiği dışında.