20 Temmuz 2011 Çarşamba

Sizinle tanışmak büyük bir zevk Bay Potter…


Nasıl anlatsam size? Bir efsane mi, unutulmayacak güzel bir anı mı, yoksa her şeyin ötesinde bir yaşam mı?
Harry Potter. Sağ kalan çocuk. Herkesin mutlaka bildiği çocuk.
Son film vizyona girdi. İlk gün gittim filme elbette… Tüm film boyunca ağlasam ve sinemadan pek bir şey anlamasam da efekt açısından beni en çok etkileyen film buydu. Hogwarts’ın savunmaya geçiş sahnesinde taştan askerlerin yerini alması, Ölüm Yiyenler’in saldırıya geçmesi, Gringotts’dan kaçış sahnesi… Her şey mükemmeldi. Muntazam bir sona yakışacak şekildeydi. Hoşçakal demeyi bilmişti tüm oyuncular ve diğerleri… “Olmuş.” diyeceğimden emindim sinemaya gitmeden önce.
Bir de gitmeden önce, önceden resmini paylaşmıştım, Ölüm Yiyenler’in sembolünü çizdim.
Şimdi asıl konuya dönelim. Karakterler… Çok uzun yapmak istemiyorum ama onları kısa kısa yazamayacak kadar iyi tanıyoruz.
Albus Dumbledore… İlk başta Harry’ye koruyucu bir simge gibiydi ama çok şey biliyordu. Dumbledore güç için uğraşmıştı ama gücün de bedeli vardı. Çoğu şeyini verdi ama flashbacklerde “Çocuk zamanı gelince ölmedi.” dediğinde ona olan tüm sempatim kayboldu. Neden bilmiyorum. Yine de bilerek Harry’yi bu duruma sokmak belki de neden.
Severus Snape… Kitabı okumayan kişilerin Snape ölünce nasıl güldüklerini hatırladım şimdi ama Snape göründüğünden çok daha fazlasıydı. Hepimizin tanıdığı aşkı yaşamıştı Snape. Tüm saf duygularıyla, Lily’ye duyduğu aşk belki de her şeye duyduğu herhangi bir duygudan daha derindi. Lily, James’i seçince susmak zorunda kalması. Harry’yi koruması, sonradan belki de kendi oğlu gibi sevmeye başlaması. En zoru Snape’ti bence. Ölümüne bu kadar üzüleceğimi tahmin etmemiştim.
Harry Potter… Sağ kalan çocuk. Büyü dünyasının Michael Jackson’u gibi birisi. Arkadaşlarına ve ailesine sonsuz bağlılık hisseden bir çocuk. Boyuna göre çok büyük şeyleri kaldıran bir karakter oldu Harry. Hepimiz onunla büyüdük. İlk okula gelmesi, ilk zorluklar, ilk öpücük, ilk aşk… Hepsini bir nevi Harry’yle yaşadık biz. Harry belki de tanıyabildiğimiz en cesaretli insandı. Büyüler bir yana. Arkadaşım olduğun teşekkürler Harry.
Hermione Granger… Zekasıyla yaşının en iyi cadısı. Hermione’nin ne hissettiğini hep gördük. Bazen duygularıyla bazen de mantığıyla hareket etti. Tüm yaşadıkları ona alçakgönüllü olmayı öğretti. Nerede ne yapacağını bilen bir karakterdi Hermione. Mükemmel bir cadısın Hermione.
Ron Weasley… “Thank you for what you did to ginger people.” En zor zamanlarda bizi güldüren ve herkesten daha çok yürekli olan Ron. Pek aktif görünmeyen ama sonuca ulaşmada en önemli yerlerden birine sahipti Ron. Harry’ye yol gösterdi. Seni çooook seviyoruz Von Von.
Fred&George Weasley… Aklımdan hiç kazınmayacak olan tek sahne. Fred’in ölümü. Kuşkusuz filmin neşesiydi bu ikizler. Hoşçakal Fred ve tek kulağınla başarılar George.
Neville Longbottom… Çok çok uzun bir hikayesi yok. Belki görüşü biraz aptal ama en cesurlardan biri. Neville The Hero.
 
Tonks&Lupin… Zorluklar arasında bir aşktı, kitabı okuyanlar bilir. Öldüklerinde çok üzülmüştüm. Dikkat! Tonks’a asla Nymphadora demeyin…
Hep iyilerden bahsetmek olmaz.
Draco Malfoy… Tam olarak daddy’s boy. Belki de ilk başta kötüydü ama sonradan iyiyi seçmesi kelimelere sığamayacak kadar hoştu.
 
Bellatrix Lestrange… Tam olarak delinin teki. Filmde karakteriyle en çok özdeşleşen kişiydi.
 
Voldemort… En kötülerin arkasında acı dolu bir geçmiş yatar. Voldemort’un acımasız halinin nedeni çocukluğuydu. Kötü seçimler ve kötü yollar. Ama en güçlü büyücülerden biri olarak da öldü.
***
Tom Riddle güç için öldü.
Severus Snape aşk için öldü.
Sona kalan Harry Potter ise ölümü eski bir dost gibi karşıladı.
.
St. Lovely Bitch.

4 Temmuz 2011 Pazartesi

VOLDEMORT KAPTAN VE POTTER REİS DAVASI


Harry Potter’ı okuyan, seven, izleyen çoktur ama anlayan azdır bence.
Harry Potter ünlü bir yapımdan çok gerçeklerle yüzleşmeye kaçıştır. Büyüdükçe korkunun ve kötülüğün ne kadar karanlık olduğunu anlatan, sevginin ve bağlılığın ne kadar değerli olduğunu gösteren bir yapımdır. Rowling’in üstün hayal gücünden doğmuş bu seri herkes için farklıdır, özeldir.
Ayrılmak çok zor şimdi. Kim bilir kaçımız her gece Harry, Ron ve Hermione’yi düşünerek uyuduk? Kaç kere rüyalarımıza girdi? Kaçımız bütün büyüleri öğrendik? Wingardium Leviosa’yı elimizde kurşun kalemle eşyalarımızın üzerine denedik? On bir yaşına gireceğimiz yıl, üzerinde Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’nun mührü olan zarfı bekledik? İnandık.
Harry Potter benim için farklıydı çünkü sihrin dünyasına girmek her şeyden bir kaçıştı. Sinemadan uğuldayan kulaklarla çıktığımda “Çok güzel filmdi.” dedim her seferinde. Her kitap bittiğinde yenisini özledim. Tek sevdiğim spor Quidditch, en sevdiğim ders Karanlık Sanatlara Karşı Savunma, en sevdiğim öğretmen Lupin…
Harry Potter bir yönde hepimize daha yaşamadığımız şeyleri sihrin altında gösteriyordu. Birinci filmde, aileni kaybetmek. İkinci filmde, sevdiklerin için sonuna kadar savaşmak. Üçüncü filmde, yüzleşmek. Dördüncü filmde, boğazına kadar karanlığa batmak ve sevdiklerini kaybetmek. Beşinci filmde, karşı çıkma. Altıncı filmde, plan yapmak. Sonda ise, ölümü eski bir arkadaş gibi karşılamak…
***
Tabi, yazıya başlığını veren Voldemort Kaptan ve Potter Reis davası da var. Kitapları okuyanlar bilir ancak. Sadece Harry ve yandaşları haklı değildi elbette. Her karakterin kendine göre nedenleri vardı. Severus Snape’in aşkı, Voldemort’un kötü geçen çocukluğu, Dumbledore’un acımasız geçmişi…
Elveda demek zor tabi. On yıl, sekiz film, büyük emek, fazla sevgi… En çok emeği geçen kişiler elbette Rowling ve Steve Kloves…
Teşekkür ederim eski dostum Harry Potter…
Hoşçakal.
.
St.Lovely Bitch.