6 Temmuz 2013 Cumartesi

BITCHES, MAN: WARM BODIES


Her zamanki gibi hiçbir işimi zamanında yapmamamla birlikte Youtube’a da sardırdığıma göre benden yazı beklemeyin artık demek isterdim. Ancak zorla okuttuğum kişiler dışında blogumu okuyan olmadığına göre kafama esince yazıyorum. Bu arada eğer bu sefer odamı yenilemeyi başarabilirsem odam için yaptığım projelerden de bahsedeceğim çünkü kabul edelim, mükemmel bir el becerim var. (Çarpıldı.) Youtube’daki blogları gördükçe kendime dedim ki “Video çekecek kadar makyaj malzemen olmadığına göre kendi blogunda adam gibi filmlerin hakkında yaz.” Bu yüzden arkadaşımla çok uzun zaman gitmek istediğimiz ancak tam gideceğimiz gün vizyondan kalkan bir filmden bahsetmek istiyorum. Warm Bodies.


Warm Bodies zombiler hakkında ama bildiğimiz zombi filmlerinden biraz daha değişik. Beyin yeme olayları kesinlikle var ancak bu sefer zombiler tam olarak zombi değil. En azından bizim zombimiz R değil. Sadece baş harfini hatırlayabildiği için ismi R olan zombimiz Julie isimli bir kızın erkek arkadaşının beynini yiyince Julie’ye aşık oluyor ve onu korumaya başlıyor. Tabi onu korumak için yanına alıyor ve zombilerin mekanı olan havaalanına götürüyor. R, Julie’yi kendi uçağına yerleştiriyor ve onu uzun süre orada tutuyor. Tabi zaman içinde birbirlerine ısınıyorlar. Isınıyorlar derken R ciddi ciddi ısınıyor ve insan olmaya başlıyor.


 Filmin konusu güzel, kitabı da var. Ancak o kadar da oturaklı bir film olmamış bence. Hani film olarak bir ağırlığı yok. I Am Number Four gibi ortada kalmış bu da. R neredeyse hiç konuşamasa da iç sesleri çok iyi, komik ancak komik olmakla kalıyor. Film pasta olamamış sadece kreması olmuş dersem tam olur sanırım. Yani boş zamanda izlenecek bir film diyebiliriz. Bu arada müzikler çok güzeldi.


Oyunculara gelirsek Skins dizisinden tanıdığım ve dizide özellikle nefret ettiğim Nicholas Hoult, R’ı canlandırıyor. Skins’de her ne kadar nefret etsem de kabul etmeliyim ki R rolüne bu dünyada Nicholas’tan daha iyi oturacak biri yok. Gözleri zaten ölü gibi adamın o yüzden pek de zorlandığını sanmıyorum. Çok tatlı bir zombi olmuşsun Nicholas. Güzel Julie’ye gelirsek, tabi ki de Teresa Palmer canlandırıyor. Böyle “badass” kızları yaz yaz, sonra Teresa Palmer oynasın. Kızın eline silah yakışıyor valla ne diyeyim. Ay çok güzel bu kız daha fazla yazamayacağım.


Filmdeki baş düşmanlardan bahsetmeyeceğim çünkü o kadar da önemli bir rolleri yok. R ve Julie var sadece önemli olarak. Diğerleri ise aşık olmalarını sağlamış yardımcı karakterler gibi bir şey. Yönetmenlik açısından rahatsız edici bir şey yoktu diyebilirim ancak çünkü göze mükemmel olarak batacak bir şey de yoktu. Makyajlar çok iyiydi. Mekanlar da. Boş zamanınız varsa mutlaka izleyin derim çünkü boş zaman filmi olarak gerçekten güzel bir film.

"So much for dreaming. You can't be whatever you want. All I'll ever be is a slow, pale, hunched-over, dead-eyed zombie. What did I think was gonna happen? That she'd actually want to stay with me? It's hopeless. This is what I get for wanting more. I should just be happy with what I had. Things don't change. I need to accept that. It's easier not to feel. Then I wouldn't have to feel like this."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder