24 Nisan 2013 Çarşamba

HÜKÜMET KADIN

Hükümet Kadın
Filme geç kaldığımız için başladıktan beş dakika sonra girdik. Bu yüzden anneme sinir olduğumdan baya somurtkan bir halde girdim salona. Ancak beş dakika sonra bütün salonla birlikte gülmekten ağlıyordum. İşin komedi kısmına bakarsak kalitesiz espriler değildi, hepsinin altında bir şeyler gizliydi sanki. İlk sevdiğim yönü bu bilinçli komedi unsuruydu. İkinci olarak sevdiğim şey ise kadının, filmde ne kadar yüceltildiğiydi. Kadın gücü o kadar iyi gösterilmişti ki filmin asıl vermeye çalıştığı şey de buydu bence kiii öyleydi zaten. O dönemde kadınlara yapılan davranış, hala devam eden davranışlar aslında, çok iyi yansıtılmıştı bence. Üçüncü olarak Demet Akbağ… O kadının karşısında eğilmek istiyorum. Bunu ancak filmi izleyince anlayabileceğinize inandığım için daha fazla devam etmiyorum. Yalnız filmde gözüme takılan ve aklımda eksi olarak kalan bir şey vardı. Senaryo müthişti, ona lafım yok ancak sanki bir boşluk hissi yarattı. Bir yerlerde koptu, gitti ellerden gibi geldi bana. Gerçi bu akış eksikliği filmin güzelliğini eksiltemedi. Aptal filmler yüzünden gözümde pek bir yeri olmayan Türk sinemasını böyle insanların (Sermiyan Midyat) böyle filmlerle yükseltmesi çok hoştu bence. 
“Bu dünya, senden olmayanlarla hoştur. Onların sana verdiği ilimlerle, kıymetlerle, gönüllerle hoştur. Sadece senin gibiler değil, senden olmayan da çok yaşasın ki, sen de yaşa. Hele bir de onun gözüyle gör şu fani dünyayı. Herkes beyaz olsa, o zaman beyazı fark edemezsin ki. Değil mi? Ve yahut da siyah. Beyaz en güzel siyahta belli eder kendini. Beni ben yapan yegane şey, benden olmayandır. O yoksa, sen de yoksun. Ne anlamın kalır ne rengin belli olur, ne de tadın.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder